29 Kasım 2012 Perşembe

6. Hastalık da Neymiş?

Minnoş geçtiğimiz hafta hastaydı. Çok şükür geçmiş oldu da geçti gitti. Ama bizi de bir miktar tüketti. Bloglarda görüyordum 6. hastalık yazılarını okuyup geçiyordum demek böyle bir hastalık da varmış aklımın bi köşesinde dursun diyordum. Ama hastalık bizzat gelip bizimle tanışmak istedi. Hem de benim minnoşu derinden etkiledi.
Pazartesi günü babannemizdeydik. Haftada en az bir gün onlardayız zaten başlarda iki gün üç gün de olabiliyordu bu gidiş gelişler şimdilerde havanın da soğuması ile bire düşürdük gitme gelme işini. Asya orada sokağa çıkma şansı buluyor. Dedemizin dükkanı evimizin altında, hemen dükkana iniyor tabi Asya. Bu süreçte bahçede geziyor, güneşleniyor, tekrar dükkana giriyor çıkıyor, köpeğimiz Zeyna'yı inceliyor. Zeyna Asya'ya havlıyor, Asya Zeyna'ya gak guk diyor.Doğal olarak zerre sıkılmıyor. Sadece yemek ve uyku için eve giriyor bizim sokak kızı. Hal böyle olunca üşütüyor mu acaba diye sıkı sıkı giydiriyorum ve üstüne herkesi tembihliyorum dükkana girince bir kat çıkarın, dışarı çıkınca bir kat giydirin. Arada durmayın orası esiyor, yan bahçe de durun orası güneş alıyor vs. talimatlandırıyorum herkesi. Hal böyle iken Asya mesaiyi tamamlayıp eve geldiğinde kafasından yükselen bir sıcaklık vardı. Eyvah dedim minnoşu üşüttük. Hemen ölçtük ki ateş 38 üzerine çıkmış bile çok bilmiş bi şekilde hemen ateş düşürücü verdik. Durum kontrol altında oynadık zıpladık, akşam yemeğimizi yedik, çayımızı içtik ve evimiz geldik.Eve geldik gelmesine de Asya kız her zaman uyuduğu saati geçirdi bir güzel huysuzlandı. Ateşe baktı 39 yollarında acile mi gitsek ne yapsak derken akşamki ateş düşürücü üzerinden 6 saat geçmiş deyip yenisini verdik. Zar zor sabah ettik. Sabah kalktık cık ateş düşmüyor. Doktorumuzu aradık ama ulaşamadık. Biz de aile hekimimize yani sağlık ocağına gittik. Tüm muayenesini yaptı hiç birşey yok, boğazlar iyi, kulaklar temiz, üşütme yok ama ateş var. Tahmini yorumunu yaptı doktorumuz kız çocuklarında idrar yolları enfeksiyonu sık görülür bu idrar yolu enfeksiyonudur siz antibiyotik başlayın. Tahlil olmadan sonuca ulaşılmadan ne antibiyotiği dediğimde "antibiyotik olmasa ne yapardık Allah onu bulandan razı olsun" şeklinde bir söylemle karşılaştık ve hemen orda uzaklaştık. Düzen Laboratuvarına gidip hemen bir idrar tahlili verdik. Bu arada ateş düşürücüye devem ettik. Ve sonuçlar çıktı idrar temiz hatta tertemiz. Boşuna antibiyotik alımından kurtulduk. Sonra internet araştırmalarıdan anladım ki 6. hastalıkta yapılan en büyük yanlış bebişlere bolca yüklenilen antibiyotikmiş.
Hiç sebepsiz ateş ile ikinci geçeyi de geçirdik. Annem destek ekip olarak bize geldi. En azından ikini gecemizde yalnız değildik. Ama bu süreçte ateş düşürücü sayesinde düşen ateş çok kısa sürede yükseldi. Dirençli ateş ne demek anladım. Keşke anlamaz olaydım o ayrı. Sabah doktorumuza ulaşıp hemen muayeneye koştuk. Sonuç yine temiz herhangi bir sıkıntı yok bir de kan tahlili alalım dedi. Kan sonuçlarımızda temiz çıktı. Antibiyotik kullanmaya değer bir durum yok ortada dedi. Ateşi kontrol altında tutmaya çalışın. Beş günü geçmediği sürece müdahale edemiyoruz dedi. İrtibatta kalalım dedi ve biz tıpış tıpış evimize geldik. Bu arada doktorcuğuma sordum tabi internette 6. Hastalık diye bir şeyden bahsediyorlar olabilir mi diye. "Yüksek ateş bir çok şeyin belirtisi olabilir ama şu aşamada 6. hastalık teşhisi koyamayız" dedi. Ben bile kafamdan teşhisi koymuşken sen niye koyamıyorsun canım kardeşim diye içimden geçmedi değil.
Sonuç olarak biz ateşli üçüncü geceyi de geçirdik hem de çooook çoook yüksek ateşle. İki kere 39.7 gördüğümü hatırlıyorum kulaktan ölçümde. Tabi hemen ılık su ile duşa soktuk. Aman siz sokmayın bu yöntem artık geçerliliğini yitirmiş haberiniz olsun. Hele de yüksek ateş varken kafayı suya sokmayacakmışız artık. Ne yapacakmışız söyliyim eski usul ıslak havlu alnına, koltuk, bacak altına üstünü de ince tutucaz bu kadar. Yazması çok kolay da uygularken öyle olmuyor. Asya sadece bir body ile yattı. Elimdeki ıslak havluyu kafasına koydukça atmaya çalıştı ve bu haldeyken hiç uyumadı. Evet ateşli üç gece boyunca toplam uykusu gecede iki saatten en fazla altı saat eder. Gözler açık vaziyette perişan yorgun vaziyette bize baktı durdu. Bunun üzerine ateş düşürücü şurubu içmeyi reddetti. Biz iyice panikleyip burnunu sıkıp ağzını açtırdık. Zaten üç gündür sadece anne sütü alan ve ek gıda almayan yavruyu bir de kusturduk. Gecenin saat dördündeki vicdana azabı ile baş başa kaldık. Hem acili aradım fitil verin dedi çocuk doktoru. Ve o an itibari ile beynimizin işlemekten ne kadar aciz olduğunun farkına vardım. Minicik kuzuya ne zorluyorsun ağzından onu yutturcam diye. Popodan verdik fitili hem ateş daha hızlı düştü hem de daha uzun süre stabil kaldı. Bu arada minnoş da uyuyabildi.
Dördüncü güne geldiğimizde ateş 39 un üzerine çıkmadı şükür ama 38 altına da inmedi. Cuma sabahı olduğunda ise aetş artık yoktu oh be dedik. Dedik demesine de bir döküntü bekliyor insan. Yaşanan bu dört gecenin bir adı olsun diye bekliyor. Sebepsiz ortada kalsa daha büyük huzursuzluk, neydi bu şimdi denilebilecek bir durum oluyor. O döküntüyü dört gözle bekliyor insan. Ve öğleye doğru göbüş kontrolünde pembelikleri gördüm. Hiç sevineceğim aklıma gelmemişti ama çok Büyük bir rahatlamaydı pembeliklerin ben de yaratığı his. Hemen doktorumuzu aradım döküntüler çıktı vücudunda getireyim mi diye. Gayet cool bir tavırla "getirmenize gerek yok, bu altıncı hastalık üç gün içinde döküntüler de kaybolacak" dedi. İşte bu kadar hastalığın teşhisi için o döküntüleri görmek gerekiyor yani :) Bir elle bastırınca ten rengini alıyor mu diye sordu ki aynen öyle elimle bastırınca kaybolan minik pembe döküntülerimiz oldu. Ve yine gerçekten üç gün içinde geçti. 
Bu arada bu hastalığı yaşadık bitti ama bizde şöyle bir durum gerçekleşti. Asya'nın ateşi bir düştü pir düştü. Yani tabiri caizse vur deyince öldürdü. Ateşin 35 in altına düştüğü durumlar oldu. Yine internet araştırmaları sayesinde öğrendim ki 35 altı vücut sıcaklığı donma diye nitelendiriliyor. Çoğunluk 35-36 arasında gitti geldi. Elleri ayakları buz gibi oldu. Yine aciller arandı. Çocuğunuzu sıkı giydirin, ortamı ısıtın talimatı alındı. Ev zaten sıcak ama odasına ekstra kalorifer yaktık. Üstünü de kat kat giydirdik. Bir yandan da korkuyoruz ya ateş yeniden çıkarsa diye ama nafile bebeğim buz gibi üç gün geçirdi. Döküntüler gidene kadar ateş yükselmedi. Asya odasında kendi yatağında yattığı halde ısınsın diye yanıma yatırdım üç gün ama yine de ısıtamadım. Şimdilerde ısısı biraz daha normale döndü en azından 36 üzerine çıktı. Üç günden fazla ateş düşürücü vermeyin bebişlere deniliyor ya biz dördüncü günün yan etkisini yaşadık sanırım.
Allah kimseye yaşatmasın, hiç bir bebişi hasta etmesin, dermansız dert vermesin diyorum ve bebişler için tüm dualara kocaman bir amin.

18 Kasım 2012 Pazar

9. Ayımızı Doldurduk

Benim minik kuşumun hızına yetişmek mümkün değil artık. Asya'nın peşinde koşturmaktan blog aklıma bile gelmedi desem yalan değil :) Asya artık bi çok şey yapıyor ve daha önemlisi ben artık hiç birine şaşırmıyorum :) Evde bir uzaylı ile yaşıyorum ve normal karşılıyorum bu durumu.
Her gün yeni bişey yapabiliyor.
 Sekizinci ayımızda bir sabah  yataktan kalktı ve korkuluklara tutundu o gün çok şaşırmıştım. Ama şimdi düz duvara tırmanıyor şaşırmıyorum. Tutunacak yer bulamasa bile ayağa kalkmaya çalışıyor. Bu işte ustalaştı ayağa kalkmak artık bizim için çocuk oyuncağı. Uzun bir süre iki eli ile sağlam sağlam tutunuyordu. Sonra tek el bırakma denemelerine başladı, sonra elleri bıraktı göbeği dayadı :) Şimdilerde tutunup kalkıyor iki eli de bırakıp bir kaç saniye ayakta duruyor. Yani Asya day day duruyor.Bu ayın sonuna doğru tutunduğu yerden ilerlemeye de başladı. Yani sıralama işi de tamamdır :)
Emekleme işinde ise herhalde son hıza ulaştı. Bizim arkamızdan koşuyor. Kaç yakalıycam seni dediğimizde büyük bir hızla ilerliyor elimizden kaçıyor. Yakalanınca da gülüyor.
Asya bulaşık makinesinin kapağına çıkabiliyor artık :) Bana göre merdiven olsa basamakları çıkabileceği anlamına geliyor bu durum. Alçak orta sehpamıza da tırmanabiliyor artık. Sıra geldi koltuklara çıkmaya onun içinde çalışıyor göbeği dayıyor bacağı kaldırıyor ama henüz boyu yetmiyor. Ama yakındır hissediyorum :) 
Konuşma denemelerimiz de başladı. Baba demiyor ama Doğan'ı görünce "bap" diyor :) Anne deme olayına hiç girmiycem Asya çok erken anne dedi. Ve sadece bana diyor ama ben hala bunu bilinçili yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyorum. Özellikle gece uyanmalarında anni diye bağırıyor. Gündüz pek de umrunda değil bu durum. "Gel" diyor bir de güzel aslında gel deil de "gegh" gibi bişiy çıkıyor ağzından eliyle de gel gel hareketi yapıyor. Önceleri sadece babasına yapıyordu "gel babası geel, geeel" deyip durduğumuz için, şimdilerde kii yanına istiyorsa hemen çağırıyor "gegh" diye. "Gagk" diyor bizim kız "kalk" dediğini düşünüyoruz hem de yerinde kullanıyor. Bir defaya mahsus "atti" dedi. Ananesinin kucağında otururken çay tabağını attı yere sonra eğilip tabağa "atti" dedi. Ama bir daha dediğini duyan olmadı :)) Şimdilik bunlar geliyor aklıma, aslında gün içinde her şeyi çook güzel anlatıyor sanki daha çok şey söylüyor diye düşünüyordum ama yazarken bu kadarcık mı diye düşündüm :) Bir de "büf büf" diyor Asya su istediğinde bu şekilde istiyor ama bunu söyleyeli herhalde iki ay oldu. Yedinci ay gelişimine yazılmalıydı :)
Gelelim el kol koordinasyonuna. Uzun zamandır el sallıyoruz. Alkış yapıyoruz. Gel gel yapıyoruz. Tel sarıyoruz. Hatta şimdilerde duyduğumuz her müziğe tel sarar hareketi yaptığımız için göbek atma modunda dolaşıyoruz :) İşaret parmağı hep ileriyi gösteriyor. "Hedefiniz Akdenizdir ileri "modunda minnoş. Baş parmağı ve işaret parmağı ile tüm minik kırıntıları topluyor evin içinde. İtina ile kitap okuyor Asya, tüm resimleri tek tek işaret parmağı ile gösteriyor. Kızdığı zaman da işaret parmağını ileriye en ileriye itiyor bu hareketi yapan kimse de görmedi nerden uydurdu bilmiyorum. Aynı hareketi birşey istediğinde de yapıyor. Suçları sayıyor bir bir :) İşaret parmağı bayağı aktif yani.
Ek gıdada son durumumuz pek iç açıcı değil. Aslında her şeyi yiyor Asya. Daha doğru tabir her şeyin tadına bakıyor Asya :)) Ama ana öğün hala anne sütü. Diğer yiyecekler hep tadımlık. Dolu bir kase çorba içmişliği yok bir öğünde. İki üç kaşık alıyor ve bırakıyor. Kesinlikle zorlamıyorum. Dokuz ayı da bitirdiğimize göre artık daha düzenli öğünlere geçiş yapmaya çalışcam. Sabah kahvaltılarında tek tek veriyorum yiyecekleri. Yine istediği kadar yiyor yemediği kalıyor. Her sabah yumurta sarısı versem de tam bir yumurta sarısını henüz bitirmedi. Et ve balık seviyor Asya. Muhtemel o ki babası gibi kebapçı olacak :)
Bu ay da bol bol gezdi Asya. Nerdeyse her gün sokağa çıktı. İlk kurban bayramını geçirdi. İlk kez benim kucağımda bir bebek gördü ve ortalığı yıktı. Kuzenimin bebişi oldu, ilk gün hastaneye gittik Asya da yanımızda tabi. Ben bebişi kucağıma aldım. Asya babasının kucağından bana doğru çığlık çığlığa atıldı. Hepimiz çok şaşırdık bu duruma. Asya'ya kardeş istiyoruz biz, araları yakın olsun birlikte büyüsünler kıskançlık bilmezler tezimiz vardı. Asya bizzat çürüttü attı. Şimdi kara kara düşünüyoruz bu küçük cadı ile nasıl başa çıkacağımızı.
Asya üç çeyrek bitirdi. Girdik son çeyreğe doğum günümüze kaldı iki buçuk ay :))
Bu arada hala diş yok, saç yok :)
 
Kurtuluş parkında çimlerin üzerinde emeklemeye çalışırken :)
Biz battaniye üzerinde kalmasını sağlamaya çalışıyorduk da :)

Minnoş her türlü mama sandalyesini deneyimledi :)
Bu sandalye benim en çok sevdiklerimden, mekan cookshop
 
Bu seferlik foto az oldu, yükleme işi uzun sürdü sıkıldım.
 

24 Ekim 2012 Çarşamba

Mutlu Bayramlar

Benim minnoş kızımın şu kısacık hayatındaki ikinci bayramı bu :))
Kırmızı ayakkabılarını başucuna koyup uyuyacağı günleri de görürüm inşallah.
Şimdilik onun yerine ben koydum bayramlıklarını başucuna.
Eğer üzerinize giyebileceğiniz bir bayramlığınız,
gidip elini öpebileceğiniz büyükleriniz ya da elinizi öpen birileri varsa ne mutlu!
Nice güzel bayramlara...
 
 
Bol bol şeker yiyin ama çocuklara teklif bile etmeyin :))
Foto burdan
 
 
 
Bi de kurbancıklara iyi davranın :))
foto burdan
 
 

17 Ekim 2012 Çarşamba

Evde Kolay Ekmek Yapımı

Asya ek gıda macerasına başlayınca bize de sağlıklı beslenme yolları gözüktü. Aslında benimsememiz gereken beslenme şekli bu olmasına rağmen biz abur cuburları, atıştırmalıkları, dışarıda yemekleri seven bir aileyiz. Kebap için gurme tur düzenleyebiliriz. Hamburger, patates, cola üçlüsü vazgeçilmezimiz. Her daim kurabiye, kek çay yanına hazır ve nazır bulunur vs. vs. Yani tüm kötü alışkanlıklar bizdeydi demek istiyorum. Bunları geçmiş zamanda bırakıp yeni bir sayfa açıyorum. Aslında ben sebze yemekleri severim ezelden beri ama Doğan kebapçı olunca uymuştum ona. Şimdi Doğan'ı bana uydurmaya çalışıyorum :)) Balkabağı çorbası ve kereviz yemeğinden oluşan akşam yemeği menüsüne hayır demedi mesela. Eskiden olsa aynı masaya oturur muydu bilmem.  Asya'ya özel yemek yapıp bize ayrı yapıyordum ama Asya'yı bize uydurmak yerine bizim ona uymamızın daha sağlıklı olduğuna karar verdim ve bundan böyle yemekleri sıfır tuz ve çok az zeytinyağı ile yapıyorum. Mutluyuz ailecek. Her şey sağlıklı olsun derken ekmeği de evde yapayım da tam olsun dedim. Ekmek yapma makinelerine bakıyordum ki ÇokBilmiş'in evde ekmek en kolay nasıl yapılır yazısını okudum. Anında kalkıp mayaladım ekmeği süper oldu süper. Biz yemek yerken Asya'da mama sandalyesinde oturuyor. Kırkı çıkar çıkmaz oturmaya daha doğrusu o zamanlar yatmaya başladı sandalyeye o nedenle şimdilerde pek yadırgamıyor. Bazen ayak diretip oturmuyor ama o durumlarda inatlaşmamak için zorlamıyorum. Önüne genelde ekmek ya da salatalık bırakıyorum Asya kemirsin diye. İşte bu ev yapımı ekmeğe Asya'da bayıldı alıyor ağzına emiyor, kopartıyor baya sağlıklı bir ekmek yiyor. Gerçi kullandığım beyaz un sağlıksız geliyor ama ne yapayım elimden gelen bu. Annem bir komşusuna sipariş verdi köyünden kara değirmen unu getirmesi için o un gelene kadar yapacak bişey yok.

Malzemeleri aynen ÇokBilmiş'in yazısından alıyorum  daha doğrusu onun da tarifi aldığı Arman Kırım'ın yazısından

Malzemeler
3  bardak beyaz un, biraz da üzerine serpmek için;
1/4 tatlı kaşığı 'instant' kuru maya,
1.5 tatlı kaşığı tuz
1 bardak+1 bardağın 2/3'ü su
kepek veya mısır unu.

Tarifi ise benden gelsin :)) Orijinal tarif için tık tık

 
Öncelikle un, maya, tuz üçlüsünü kaşıkla bir güzel karıştırıyorsunuz. Burda annemin önerisi bu işi tahta kaşıkla yapmak. Sonra belirtilen suyu ekleyip daha bi güzel karıştırıyoruz. El değmeden hazırlanmış gayet hijyenik bir hamurumuz oluyor.Üzerini streçledikten sonra bu hamuru ılık bir ortama bırakıp unutuyoruz :)) Evet bildiğin unutuyoruz çünkü tarifte en az 18 saat mayalanması gerektiği belirtilmiş. Ben bu sabah kalkıp yoğurduğum ahmuru ertesi sabah pişiriyorum böylece neredeyse 24 saat mayalanıyor hamur :)) Ve daha da bi süper oluyor. Ertesi sabah kalktığımızda yukarıdakine benzer bir görüntü çıkıyor ortaya, göz göz gözlenmiş ve oldukça kabarmış bir hamur :)) 

 
Sonra ikinci aşama geliyor. Bu aşamaya başlamadan önce fırını çalıştırıp 210 dereceye ayarlıyoruz içinde pişirme kapaklı bir pişirme kabı bırakıyoruz. Ben döküm tenceremi kullandım bu iş için kapağı açık bi şekilde fırına atıp en az yarım saat boş tencereyi ısıtıyoruz. Sonra geliyoruz hamuru hazırlamaya :)) Önce kuru hamur bezini iyice unluyoruz, sonra kaşıkla hamuru bu unun üzerine döküyoruz yine kaşıkla hamuru alt üst yapıyoruz:)) (Tarif verme işi bayağı zevkliymiş söylemeden geçemiycem ) Neyse elime yapışmayacak kadar unladıktan sonra hızlıca yuvarlayıp bezin üzerine bırakıyorum hamuru ve üzerini yine bezle örtüyorum. Tarifte iki saat bu şekilde bekletilmesi söyleniyor. Ama ben zaten uzun mayaladığıma güvenerek bu süreyi daha kısa tutuyorum :)
Bu işlem de bitince el yakmadan sıcak tencereyi fırından alıp, bezin de yardımı ile hamuru tencereye aktarıyoruz. Tencereyi şöyle bi sallayıp hamurun oturmasını sağlayınca işlem tamamdır ver fırına gitsin :))


Fırında kapağı kapalı bir şekilde yarım saat pişiyor bu sürede bir güzel kabarıyor ve çatlayıp patlıyor ki sormayın enfes görüntüsü oluyor.
Kapağını açtıktan sonra kızarmaya başlıyor hamur çıtır çıtır kızarıyor. Yaklaşık yarım saatte bu şekilde pişiyor.


Ve karşınızda ellerimle yaptığım yemeye doyamadığım süper ev yapımı ekmek :)) Mutfağı ekmek kokusu alıyor ki bu durum çok tehlikeli. Çünkü bu koku sayesinde iki kişi bu ekmeği kahvaltıda hüpletiyor. Sağlıklı beslenme mi dediniz gayet sağlıklı bir ekmek yemiş oluyoruz ama miktarında biraz sıkıntı var kabul ediyorum :))
Ellerime sağlık, denerseniz size de afiyet olsun:))
Bu arada tarifteki kuru maya miktarı konusunda  da sıkıntı var 1/4 tatlı kaşığı güzel bir ölçü değil ben bi seferinde biraz fazla kaçırmışım hamur mayalı mayalı koktu :(
Yarım çay kaşığı kadar desek daha mı iyi ne.
Ben bir paket kuru maya ile yaklaşık altı ekmek yaptım ya da böyle bir ölçü vereyim.
Neyse deneyin kendiniz ayarlayın diycem pek de yardımcı olamıycam bu konuda, çünkü benim durumum göz kararına geçti. Vay be üç ekmek yaptım işin ehli oldum :))

15 Ekim 2012 Pazartesi

Park Yatak

Bizim park yatağımız yok. Beşik almak için dolaşırken park yatakları maalesef hiç sempatik ve kullanışlı bulmamıştım. Ama merak da ediyordum nasıl bişiy acaba diye. Tatilde odamıza bir adet park yatak getirdiler ki yatağı en alt seviyedeydi. Asya'yı oraya yatırıp geri almak bel fıtığı için başlıca sebep olabilirdi o derece aşağıdaydı minnoş. Bu kadar aşağıda olunca yerde yatır daha iyi diye düşünmedim değil. Sanırım kullananlar altına yorgan sererek desteklemeliler bu altta olma durumunu.Ya da direkt yer yatağına yatırmalı bebeği, daha bir mantıklı geldi bana. Hem montessoriye uygun yatak odasında bebiş yer yatağında yatıyor ne de güzel oluyor :)

  Asya yorgunluktan nerde uyuduğunu pek umursamadı ama uyumadığı zamanlarda asla içinde olmak istemedi.
Hapis gibi kaldı kuzu orada habire pencerelerine yapışıp etrafı görmeye çalıştı.
Konuşsaydı "kurtarın beni buradan" diye bağırırdı herhalde :)


Asya kız en çok yerde olmayı seviyor. Biz park yataktan kurtuluşu yere pike serip Asya'yı üzerine atmakta bulmuştuk:)
Bizde derler ki bebiş yerde duracak, yerden kuvvet alacak. Ben bu lafa istinaden Asya'yı hep yere bıraktım uyuma durumu hariç hiç beşiğinde yatmadı minnoş ve gerçekten yerde durarak dönmeyi öğrendi, emeklemeyi öğrendi, ayağa kalkmayı öğrendi. Büyükler boşa dememişler bizim kız yerden kuvvet aldı :)

14 Ekim 2012 Pazar

8. Ayımızı Doldurduk

Dün itibari ile sekizinci ayını da doldurdu Elif Asya. Daha dün nasıl doğum yapacağımı düşünüyordum şimdi Asya yerinde durmuyor. Zaman şaşkınlık verici bir hızla ilerliyor. Yedinci ay gelişim yazımız tatildi eve dönüştü derken kaynadı gitti. Ama yedinci ay için en belirgin özellik Asya desteksiz oturmaya başladı. Hem de ben onu neredeyse hiç oturtmamışken :) Oturtmazsan öğrenemez diyen büyüklere inat gelişim zamanı geldiğinde oldu ve bitti. Ve Altı ay on günlükken el sallamaya başladı Asya. Bu durum beni çok şaşırttı. El sallama çalışmaları uzun uzadayı yapılır sanıyordum önce baş baş diyerek elimizi kafamıza götürüp sonra bu durumu kapı çıkışı ile bağlandırırız diye düşünmüştüm ama durum hiç de öyle olmadı. Her akşam bahçemizde bulunan parka inerken evdekilere el sallıyorduk bir de baktık ki Asya'da sallıyor. Bayılıyorum o el sallama hallerine. Yedinci ay özeti bu iki durumdur başka da bişeycikler yok :)

Gelelim sekizinci aya bizim kız daha geçen ay desteksiz oturmaya başlamışken şimdilerde yattığı yerden kalkıp oturur pozisyona gelebiliyor. Bu durum en çok bez değiştirmeyi zorlaştırdı. Zaten dönerek bez değiştirmeye alışmıştım ki şimdi ben yatırıyorum o kalkıyor :) Hacı yatmaz oldu bizim kız.

Ve tutunarak ayağa kalkıyor minik kuş maşallah maşallah. Sanki bu zamanlar hiç gelmeyecek gibiydi ama geldi işte ne güzel. Asya yatağının kenarlarına tutunup kalkıyor, koltuklara tutunuyor, tv ünitesine tutunuyor hepsi için ayrı ayrı şaşkınlıklardayım :) Tutunduğu yetmezmiş gibi bir elini de kaldırıp deneme yapıyor minnoş. Düşecek diye korksam da hiç karışmıyorum bu hallerine, düşe kalka öğrenecek bu işi.

Bir de kapıları örtmeyi öğrendi yaramaz kızım. Ben odadan çıkınca arkamdan emekleyerek gelirdi minik kuş geçen gün bir baktım gelmiyor var bu işte bir gariplik dedim döndüm ki kapıyı kapatmış Asya ve arkasında kalmış açamıyor da bas bas bağırırıp durdu :) Ufak bi operasyonla kurtardım Asya'yı :)

Şimdilerde her şeye el çırpıyor Asya :) Özellikle gece uyutmaya çalışırken el çırpıyor. Uyuyabiliyorum aferin bana diyip kendini mi alkışlıyor acaba :) El çırpmaktan uykuya dalma süresi uzuyor minnoşun .

Asya'ya bir dünya kitap aldım. Önce yalayıp yuttu tadına baktı şimdilerde sayfa çevirebiliyor. Ve sayfalardaki farklı dokulu yerleri öğrendi hemen elleri oralara gidiyor.

Hala dişimiz yok :) Ama üç tel saçımız beş tele ulaştı :)

Gezmeci hatun bu iki ay boyunca nerdeyse her gün dışardaydı. Kış gelmeden, eve kapanmadan sokakların  tadını çıkarttık. Birazdan yine gezmelere gidicez önce Kuğulu Park gezmesine sonra dedemize.




İlk kez hamağa bindi sallandı Asya.
Bi de poz vermeyi öğrendi ki objektife nasıl bakmış şekil 2a :))

 

Hem ayakta dururuyorum hem de elimi bırakabiliyorum pozu bu :))
 
Ayakta durma denemeleri bir ki bi ki :))
 
                                      Dondurmayı çok seviyor Asya dalmış resmen :))


                                        Yürüyüş yapan annesine eşlik edermiş Asya kuzu
           Elimde görmüş olduğunuz ayıcık Asya'nın uyku arkadaşı olup hiç bir işe yaramamaktadır:)

       Bir ayak arkada bir ayak önde bu şekilde takla bile atabilir bu kız benim diyen yogilere taş çıkarır hatta :)) Giydiği elbiselerin aksesuarlarıyla cebelleşip duruyor bu minnoş :))

5 Ekim 2012 Cuma

Swimtrainer Red

Tatil maceralarımız bitti ama izleri bi kaç yayın daha sürecek :)) Yaz bitti kabul ama seneye gidecekler için bir öneri olarak hemen bu yüzme simidinden bahsetmek istedim. Asya'ya şişme kolluk ya da simit almak istedik ama sezon kapandığı için pek de çeşit bulamadık. Herkesin fikri üzerinde tentesi olanlardan almamızdan yanaydı. Ama biz onları zaten bulamadık ve gezerken swimtrainerı gördük. Pek beğendik çok beğendik hemencecik alıverdik. Kırmızı rengi bizim kilo durumumuz için uygun olanıydı. Kırmızı, turuncu ve sarı olmak üzere üç boyu var. 

 

Biz ürünü aldık ve tabiki gözle kontrol ettik yani şişirmedik. Havuza girecekken şişirdik ve alttaki bir bölmesi yırtık çıktı iyi mi? Tabi klasik burası Türkiye olur burda böyle şeyler serzenişi ve kabullenişi ile o halinde simidi kullanmaya çalıştık. Dönüşte de hiçbir değiştirme talebimiz olmadı nasıl olsa siz patlatmışsınız ya da yırtmışsınızdır söylemi ya da bakışı ile karşı karşıya kalmayı göze alamadık. Neyse bu haliyle bile işe yaradı. Kucakta hareket alanı daha geniş olduğu için Asya kucağı tercih etti. Ben iki kolundan tutup bol bol suda dans yaptırdım Asya'ya. Ama zaman zaman simitle yüzme çalışmaları da yaptı. Patlağına rağmen çok iyi bir simit olduğunu söyleyebilirim. Bir kere bebiş simit içinde dik durmuyor. Yani kolunu kaldırsa kayıp havuzun dibini mi boylar korkusu yok. Simidi öyle bir yapmışlar ki göbeğinin altına gelen ve şişen bir bölmesi var ki bizim patlak olan bölmemiz burasıydı (kesik kısmın üzerini bantlayarak kullandık tabiki de ). Bebek bölme üzerine yüzüstü yatar pozisyonda oluyor simit içerisinde yani klasik yüzme pozisyonunda. Ve ayaklarını hareket ettirdiğinde ileriye doğru gidebiliyor. Bizimki çabuk çözdü bu işi ama olları kısa kaldığı ve suya dokunamadığı için sinir oldu :) Seneye çok daha fazla işe yarayacağına eminim. Kısacası tavsiye ederim.
Nasıl da mutsuz oraya sıkışmış kuzucuk :)

Bu arada suda çıkmayan yara bandını da  tavsiye ediyorum. Biz ailecek plaj terliği mağduruyuz. Benim ayaklarım süslü terlikler yüzünden zarar görürken, Doğan'ın ayakları parmak arası terliklerden zarar görür hep. Bu sene ben naylon plaj ayakkabılarından aldım ve değişen hiç bir şey olmadı yine ayağıma vurdu :) Doğan ise Lacoste'dan düz dümdüz bir terlik aldı banyo terliği modeli ve o da vurdu :)) Bu yara bandı bu durumda bizim çok işimize yaradı. Yapıştırıyorsun bandı suya giriyorsun üzerinde bulunan şeffaf tabaka çıkıyor ve bant sanki ayakla bütünleşiyor. Aynı bant tüm gün suda olmama rağmen üç gün boyu ayağımda kaldı süper bişey bence. İşte bu bant ile yırtık kısmı çapraz bantladık bayağı iş gördü. İhtiyacı olana şiddetle tavsiye ederim :)






Tam bir öneri, tavsiye postu olmuşken Huggies Little Swimmers ı tavsiye etmemek olmaz. Biz s bedeninden iki paket alıp gittik tatile bu durumu abartmışız bir paketin yarısı ancak bitti :) Tabi havuzu fazla tercih etmediğimizden dolayı böyle oldu. Ama ben kesinlikle memnun kaldım gerçekten içine su almıyor. Bu benim için önemliydi çünkü Asya havuzdan mikrop kapar diye çok korkuyordum. Şükür böyle de bir sorun yaşamadan geldik.


Bu arada güneş kremi olarak Coppertone kullandık ve çok memnun kaldık.
İlgilenenlere duyurulur :)

Çocuk Dostu Otel Voyage Sorgun Vol:2

Tatil durumlarını iki postta toparlayıp bitireyim. Aklım yazda kalmasın Ankara'ya sonbahar çoktan geldi. Ayacıklarım hemen üşümeye başladı ben panduflarımı giydim Asya hatun da benimle birlikte bu duruma ortak oldu. Eee anne terlerse çocuk da terler anne üşürse çocuk da üşür :)
Neyse konuyu dağıtmadan tatil anılarımızı anlatmaya devam. Tatilimizin ikinci günü  güzel hatta güpgüzel, geniş hatta gepgeniş odamıza geçmemizle birlikte tatil başladı :))
Bol foto içeren süper bir tatil oldu. Buyrun fotolara :))



 Mini club ile başlayalım foto turumuza. Sanırım mini club bulundurmayan otel yok. Ama biz ilk kez çocukla tatile gittiğimiz için ilk defa mini club gördük durumumuz uzaylı gören masum köylü kıvamındaydı. Ne yapılır ki diye düşündük ama işe yaradı. Bu binanın üst katında bebişlerin uyuması için yataklar vardı iki kere Asya'yı burda uyutmaya çalıştım ve pek tabi uyumadı :) Ağaçların altında uyumayı tercih etti.

 Burda abiler ablalar boyama yapıyorlardı. Asya ilk kez sulu boya ile haşır neşir oldu tüm elini sulu boya yapınca hemen bir A4 e baskı aldım. Böylece minnoşun ilk sulu boya el baskısını elde etmiş olduk. Gelir gelmez çerçeveleyip uygun yere konuldu el izimiz.


 Bu köy kahvaltısından bir foto. Ben bayılıyorum köy kahvaltısına :) Zaten benim için kahvaltı demek sucuklu yumurta demek. Kızarmış ekmek üzerine sürülen tereyağı bal demek. Başka da bişey istemem diyeceğim ama yalan olacak masayı sildim süpürdüm. Niye tekil konuştuğuma gelince Doğan peynir, zeytin yemez. Ömründe hiç yememiş tadını bile bilmez. Onun için kahvaltı demek sadece çay içmekten ibaret.



Ve Elif Asya'nın kahvaltısı kuru kayısı, salatalık, çeçil peyniri :) her sabah, öğlen, akşam salatalık kemirdi bizim kız :)) Bir de bulduğumuz her türlü ekmeği kemirdi. Köy kahvaltısında bazlama vardı sanırım onu kemirip durmuştu. Bu köy kahvaltısı yapılan mekanın karşısında 3 yaş üzeri çocuklar için ufak bir lunapark vardı. Asya tek başına poposunun üzerinde yeni oturmaya başladığı için onlara bindirmeyi aklımızdan bile geçirmedik. Ama uygun yaştaki çocuklar için süper eğlence olabilir.



Asya yeşile doydu. Çimlerde yuvarlandı , emekledi, oturdu, kalktı, elledi koparttı. Yeşili hep sevsin...

 Asya önce ısınma hareketleri yaptı sonra denize girdi :) Deniz sefasında, babasının kollarında...

Kemirgen minnoş benim tostuma dadanmış durumda :) Aslında bebişler için 24 saat açık süt barı vardı. Ama biz hiç kullanmadık ve ana restaurantta yine çocuklara özel bir küçük bir bölüm vardı. Püreler, çorba, patates kızartması, sosis vs. Ben bi kaç kere püre aldım Asya ufak ufak tadına baktı. Bir de Alakart restaurantları çok güzeldi. Her gece birine gittik ve yemekler süperdi. Kebapsever sevdiceğime göre en iyisi Türk Restaurantıydı. Bana göre meksika ve italyan restaurant harikaydı. Rum tavernasından çok şey beklemiştik ama umduğumuz kadar iyi değildi. Çin lokantasını kategori dışı tutuyorum :) Kızarmış ördeği süperdi mesela ama çorba kötüydü :) Bu nedenle not veremeyeceğim :) 
Minnoşum havuz kenarı sefasında :) Otelde havuz çoktu -sanrım altı tane falan- biz çocuk havuzuna hiç girmedik. Asya için Relax pool denen havuzu kullandık en sakin havuz burasıydı. +16 havuz vardı. Doğanla bebeğimiz olmasaydı burada takılırdık ne güzel dedik. Ama havuzun kenarından geçerken gördük ki aslında havuz +66 :)) Ahahaha o kadar çok yaşlı vardı ki havuz kenarında olay hiç de öyle sevgili takılırız modunda değildi.

İşte son üç gün öğleden sonralarımızı geçirdiğimiz mekan burası. Denize karşı bembeyaz geniş koltuklarda hem biz uyuduk hem Asya uyudu. Süper keyifliydi. Asya'yı deniz manzarası karşısında emzirmek anlatılmaz yaşanır bir duyguydu. Elleri ayakları oynaya oynaya, sere serpe yata yata emdi durdu.




Manzaraya karşı keyif yaparak süt içen Asya kız pek hoşumuza gitti. Asya uyduktan sonra etrafına büyük yastıklarla korkuluk yaptık :) Asya tatil boyu hızla büyümeye devam etti. Bu kız ne zaman desteksiz oturmaya başladı hatırlamıyorum  tatil boyunca desteksiz oturdu ve bi yerlere tutunarak ayağa kalkma çalışmaları yaptı. Başarılı da oldu.

Asya tüm şebekliklerini etraftaki herkese gösterdi. Bir ara barın deskinin üzerine çıktı. Herkesi eğlendirdi konulan her bardağa emekleyerek cambaz gibi ilerledi. Bi sağa bir sola resmen koşturdu durdu. Biz gülmekten öldük bu hallerine . Şebek kızım pek bir sosyal olacak bu kısmı anlaşıldı. Her gün aynı şezlongları mesken edinmekten ötürü bir de yan komşumuz oldu. Sam bir Alman bebeğiydi Asya ile aynı aydaydı altta iki üstte bir dişi vardı.Bizde hala diş yok. Sam havuzu sevmedi ama denizi sevdi. Bir de maalesef ki güneşten yandı, isilik oldu. Ama memleketine bronz döndü :)


İşte bir tatil daha böyle geldi geçti, bitti gitti :))

4 Ekim 2012 Perşembe

Çocuk Dostu Otel Voyage Sorgun

Tatil maceramız uçak ile başlayıp otel ile devam etti denebilir. İlk günümüzü yollarda harcamış halde, bir an evvel odaya yerleşmek üzere kendimizi otele attık. Ben otele yerleşenlerdenim gidince valizleri boşaltır her şeyi ev düzenine getiririm. Nerede ne var arayıp bulmak, bavul karıştırmak bana göre değil. Bu nedenle tüm çekmeceleri, dolabı, tuvalet masasını, banyoyu, balkonu kullanıp otel odasını ev haline getirmeyi severim. Gel gör ki bu otelde bu işleri ilk gün yapma konusunda başarılı olamadım ama sebep otele geç girmemiz değildi. Özellikle belirterek ana binada bir oda istememize rağmen villa tipi evlerden verilmişti odamız. Dışarıdan görünümleri çok güzel, pek sevimli evlerdi bu evler hatta balkonlarından ağaç geçenleri bile vardı. Ama içleri pek küçük bir de park yatak gelince ortada yürüyecek alan kalmadı. Yerler halı kaplı değildi. Islak ıslak girdiğimiz oda nemden rutubetten geçilmez hale geldi. Banyosu çok küçüktü, bir küvet bile yok sadece duşa kabin var ve ben Asya ile zor sığıyorum oraya o derece küçük bir yerdi. Bebek arabamız olduğunu düşünerek bize giriş kat vermişler, bahçe ile orman ile ağaçlar ile ve börtü böcek ile iç içe olmayı sevenler için iyi bizim için kötü bir durumdu. Asyanın kıyafetlerinde bir iki karınca görmem ile oteli ayağa kaldırmam, resepsiyonu ve Ankara'yı arayıp Ets Turdan anında oda değişikliği talep etmem bir oldu. Ana binada boş oda olmadığı için bir gece kaldık bu odada, hemde göçebe hayatı valizlerimiz bile açmadan ve feci bir can sıkıntısı ile. Bir de gece Asya ateşlendi ki gözümü kırpıp da uyumadım. Ateşlenme sebebini ise anlayamadım. Hava değişikliği dedik geçtik, sadece ilk gece yükseldi ateşi sabaha kadar uyudu baygın vaziyette. Ben zaten uyumadığım için kucağıma alıp emzirdim durdum sıvı almış olsun bağışıklığı güçlensin mantığıyla. Sabah maşallah gayet dinç ve ateşi normal bir şekilde uyandı Asya kız. Yani güne güzel başladık. Ve hemen sonrasında resepsiyondan bir telefon oda değişikliğimiz yapılmış. Bir gün rötarla tatil başladı denilebilir. Bu ilk odada tatilimi sonlandırsaydım Voyage Sorgun çok kötü bir otel yazabilirdim. Ama aslında iyi bir otel olduğu ikinci posta kalsın.


Denizle ilk buluşmada bayağı tedirgin görünüyor bizim minnoş. Ama sonrasında çok da güzel alıştı. Bi yerlerden okumuştum denize sokarken bebeği çocuğu açık denize yüzünü çevirirseniz o büyüklük duygusuna karşı pek çabuk korkuyormuş. Algılayamıyormuş engin denizi, bitmez maviyi. Hem denizin mavisi bitse gökyüzünün mavisi başlıyor ufukta minicik çocuk ne anlasın çok doğru valla. Buna istinaden biz Asya'yı denizi göremeyeceği şekilde soktuk denize ilk seferinde. Sonrasında alışınca her türlü girdi zaten, suyu da sevmesi bizim için büyük artı oldu. Deniz ve havuz kısmında sorun  çıkmadı. Bi kaç aile ile bu bilgiyi paylaşım sahilde bir nevi kamu hizmeti ama şaşkınlıkla gördüm ki denize bakarken ağlayan çocuk sırtını döndüğünde sustu. Demek ki doğruymuş diye sevindim ben de :))
 


Bu fotoda görüldüğü üzere havuza çilek düşmüş :)) Bu çilekli mayo ile sadece bu fotolar var. Hemen çıkartıp haşemamızı giydik :)) Beyaz kuzuyu güneşten öyle bir koruduk öyle bir koruduk ki anlatamam. İlk üç yaş güneş ışınları tehlikeli imiş bebişler için. D vitamini için güneş ışınlarına ihtiyaç var kabul ama zaten kol ve bacakları açık tüm gün dışarıdaydı, doğal olarak oralardan almıştır d vitamini inşallah.
İlk günümüz hızlı bir havuz ve deniz turu ile sonlandı. Havuza fazla sokmamaya özen gösterdik. Sadece sabah kahvaltı sonrası havuz boşken havuz sefası yaptık. Öğleden sonrası ve akşam üstü deniz sefasındaydık. Havuzdan mikrop kapar mı idrar yolları enfeksiyonu olur mu diye korktum ama dönüşte kontrollerimiz vardı. İdrar temiz sorun yok şükür. Yoksa havuza soktuğuma pişman olabilirdim.
                                                     Haşemasını giydirirken pek asabiymiş Asya :))
                      
     Havuzdan çıkmış suya doymuş, oynamış ve çok yorulmuş benim güzel kızım...
 
 
 Deniz sefası sonrası kurulanma faslı :) o tavşan kulaklarını yesinler senin...

       İşte bahsettim villa tipi evler. Aslında ne de hoş görünüyorlar ama asla bize göre değiller :))
 
 

Ve yeni odamızın balkonunun manzarası süper değil mi?
Bu havuz Asyayı sabah erken saatte soktuğumuz havuz relax pool.
Gerçekten de böyle bir yerde relax olmaz da nerde relax olur insan.
Otel bir ormanın içine saklanmış vaziyette. O iki üç katlı evler ağaçların arasında değil ağaçların altında kalmış :) Bu nedenle börtü böcek çoktu ya.
Ama işin en güzel yanı bütün yolların gölge olmasıydı.Gezintileri gölgelik bir orman içinde yapmış olduk.
 Her yer doğal ağaç gölgesi olunca şemsiye arayalım gölge bulalım durumumuz hiç olmadı. Bu duruma çok sevindik tabi biz tatil sever ama güneş sevmez bir aileyiz :))
Diğer fotolar ikinci posta
Arkası yarın oldu bu :)


1 Ekim 2012 Pazartesi

Bebekle Uçak Seyahati

İşte bu başlık tatile gitmeden önce google da en çok arattığım şeydi herhalde :) Nasıl olacak diye pek bir korktum. Asya ağlar mı, sızlar mı, acaba çok korkar mı, bağırıp çağırıp uçağı başımıza geçirir mi diye az düşünmedim. Tamam mesafe kısa, Antalya sonuçta bi kalkıyorsun bi iniyorsun ama nasıl olacak dedim durdum. İşin özü şu ki fazlaca düşünmeye gerek yokmuş. Her yerde belirtildiği gibi ve benim de doktoruma danışıp öğrendiğim üzere iniş ve kalkış sırasında kabin içi basınç değişikliğinden etkilenmemesi için bebiş itina ile emzirilir olay bu kadar :) Emmezse su içirilir o da olmazsa ağzına yalancı meme tıkılır. Gerisi bebeğinizin o günkü durumundan ibaret. Uçuşla ilgili başka da sıkıntı yok.

Ama gelelim bizim uçuşumuza. Uçuşumuz sabah 10:30 uçuşu olup biz zaten bavullarımızı iki gün önceden hazırlayıp sabah yedide uyanmıştık buraya kadar sorun yok. Ben kalkıp bir güzel süslendim püslendim. Evden çıkarken giymek üzere babetlerim kapının önünde dururken ben onları es geçerek en topuklu terliklerimi giydim. Hem topuklu diyorum hem de terlik diyorum. Yazarken benim bile gözlerim pörtledi. Neden böyle bişey yaptım bilmiyorum. Aslında biliyorum aylardır babet giymekten sıkıldı bu bünye tatil demek babetler için de tatil demek hem nolcak ki en fazla üç- dört saat sonra havuzun kenarındayız bu kadarcık süre içinde ben bu terliklerle havalı havalı takılırım modundaydım. Bir de bavula sığdıramadığım daha doğrusu sığdırırsam ezilmesinden korktuğum devasa şapkamı kafama taktım tam oldu. Tin tin tini mini hanım modunda, herşey yolunda, çıktık yola. Saat sabahın yedisi uçuşa var üç buçuk saat. Dedemize uğrayacağız hem Asya'yı tatil öncesi son kez görsünler diye hem de arabamızı bırakacağız, ordan kuzen bizi havaalanına bırakacak. Hala sıkıntı yok. Eve çıkmıyoruz bile bahçedeyiz en son Doğan'nın elinde bir çay bardağı görüyorum aşkım geç kalıcaz diyorum, çayı içelim çıkarız diyor peki diyorum. Sonra biniyoruz arabaya düşüyoruz yola. Hava alanına girerken saatler 10 u 10 geçiyor. Check-in yaptırmamışız koşuyorum bankoya, saat 10:15 "check-in işlemleri kapandı hanfendi" diyor orada bulunan hatun kişi ve ben saniyeler içinde yalvarıyorum bebeğimiz var naparız buralarda şeklinde. Telefon ediyor bir yerlere, gözlerim parlıyor alacak bizi uçağa.  Kapatıyor telefonu "uçağın tüm yolcuları binmiş, uçuşa hazır, hem şu an sizi alsam bile valizlerinizi uçağa yetiştiremem" diyor. O an valizlerin yok olmasını diliyorum ki mümkün değil eşşek ölüsü şeklinde iki valizle kalakalıyoruz oracıkta. Sonra diyor ki bir sonraki uçuşta boş yer var hemen bilet alabilirsiniz. Hemen gidiyorum bilet gişelerine durumu anlatıp ceza ödeyerek yeni biletleri alıyorum. Geliyorum hemen check-in yaptırmak için hatun kişi diyor ki biletleri yarınki uçuşa almışsınız :) Nasıl ya ama bugün dedim. Hemen gidersem değiştirebilirmişim. Topuklu terliklerden bahsetmiştim değil mi o terliklerle bir uçtan bir uca gidip geliyorum gidip geliyorum :)) Kafamdaki kocaman şapkadan bahsetmiyorum bile onu Doğan'nın kafasında gördüm en son pek yakıştı :)  Bu arada Doğan ne yapıyor merak eden varsa söyleyeyim bebeğimizin güvenliğini sağlıyor. Tüm bebek kaçırıcıları ve organ mafyası hava alınında ya, bir an olsun  bırakmadı minnoşu bu nedenle tüm koşuşturma bana kaldı. Neyse 14:30 uçuşu için hazırız check-in yaptırmışız valizleri vermişiz saat olmuş 12:00 bizim ilk uçakdakiler çoktan inmişler Antalya'ya biz daha sürünelim buralarda modundayız. Asya'yı emzirip, bizde bişeyler atıştırdık sonra bebekle uçak seyahati aramalarım geliyor aklıma. Diyorum ki naçizane fikrim bebekle uçak seyahati yapacaksanız öncelikle sakın ola ki uçağı kaçırmayın :) Sonra topuklu terlik giymeyin hadi onu da giydiniz çapı sekiz metreyi bulan hiç bir yere sığmayan kocaman bir şapkayı kafanıza geçirmeyin :) Sonrası kolay  uçak kalkarken ve inerken bebeğinizi emzirin, emmezse su içirin daha da olmadı ağzına bir yalancı emzik verin olsun bitsin. İş ki siz uçağı kaçırıp oralarda sürünmeyin, ailenizin ağzına sakız olmayın :)

Neyse bunları da atlattık bindik uçağa yanımızda bir dede vardı ki ben diyim seksen sen de doksan yaşında, bizim kucağımızda ise bir minik Asya. Uçak o kadar minik ve o kadar doluydu ki anlatamam. Doğan'nın dizlerini ve benim topuklu terliklerimi uçak almadı neredeyse o kadar söyleyim. Buna rağmen o kadar çok bebiş vardı ki şaştım kaldım :) Ama insan hemen alışıyor olaya dönüşte resmen deneyimliydik bebekle uçuş konusunda. Uçağımızda çok rahattı. En güzeli uçağı da kaçırmadık.

Bu arada bebek arabasını ne yapacağız valizlerle birlikte mi veriliyor noluyor diyenler için gelsin. Bebek arabaları uçağın kapısında alınıyor. Bagaj verilirken bebek arabası için kocaman bir poşet veriliyor katlayıp arabayı koyuyorsunuz poşetin içine. Atıyorlar uçağa, burda mübağla yok gerçekten atıyor olmalılar çünkü ana kucağımızın köşesi kırılmış ve alt mekanizma açılıp kapanırken zorlanıyor. Bir tavsiye varsa baston pusetle gidilmeli böyle yolculuklar.

Bir tatili de böyle macera ile başlayıp sakince bitirmek suretiyle geçirdik darısı diğerlerinin başına.

Asya uçuşu beklerken :) Ağzında meme ile nadir fotolardan ne uyuyabildi ne gezebildi en çok yere inmek istedi çok sıkıldı. Ama Allahtan uçağa biner binmez uyudu.

Ve sonunda uçaktayız.

Kocaman şapkalı Doğan :) Şapkaya o kadar sinir oldum ki tatil boyu bi kere bile takmadım. Doğan atalım dedi atmaya da kıyamadım ama dönüşte bavula sokmak sureti ile cezalandırdım onu :)) Eve gelince yine kıyamayıp kalıba aldım içini doldurdum. Düz yerlerin üzerine kitap koydum :)

22 Eylül 2012 Cumartesi

Doğum Günü Partisi

Asya'nın ilk arkadaşlarından Duru'nun bir yaşını kutladık bugün. Katıldığımız bu ilk doğum günü partisi çok güzeldi. Duru'nun ananesinin evinin bahçesinde tüm sevdikleri ile kutlandı. Her yer tabiki pembe pembeydi. Birden Asya şubatta doğdu diye üzüldüm bahçede güneşli bir günde doğum günü kutlama yapamayacağız biz. Ama alternatif doğum günü partisi olarak Şubat ayı ortasında kar üstünde sucuk mangal partisi yapabiliriz :) Fena fikir değil bence :) Bu arada Asya kendi kendine arkadaş edinmeden önce bizim sayemizde bir sürü arkadaşı var. Neredeyse hepsi aynı yaşıtlar. Geçen sene ve bu sene içerisinde benimle birlikte on üç kişi doğum yaptık  bir arkadaşın da ikizi oldu  yani on üç  bebek :) Bu demektir ki Asya'nın şimdiden on iki tane arkadaşı var. Seviniyorum bu duruma bol bol arkadaşı olsun, dostluğun kıymetini bilsin minik kuş.

 Birinci yaş parti şapkamız ve üfürmeli oyuncak :) Ne ki bunun adı hani yeni yıla girerken herkesin ağzında olur ya düdük gibi üflersin de kağıt rulosu açılır ondan işte :) Bunlar minik davetlilerin hediyesi idi. Güneşten gözlerini açamayan minnoş da Ali Doğukan henüz 3,5 aylık ve ilk partisinde :)




                            Parti süsünden püsünden bir tek bunların fotoğrafını çekmişim :)


Daha yürüyemeyen minnoşlar için en güzel çözüm bırakacaksın bunları yere oynayacaklar işte böyle :) Tabi durum tam da böyle olmadı sol taraftan atağa geçen Ali Doruk gelip Asya'yı biraz tartakladı :) kafaya bi iki tane indirdi babaçi kızımızı kurtardı. Sonra soldan Asya atağa geçti Alp'in elinden arabasını alıp arkasını döndüğü gibi ilerledi. Sessiz  Alp ardından baka kaldı :)  En uslumuz Abi Ege idi. bu kısa oynaşmanın sonrası bağırış çığırış kiminin karnı acıktı kiminin uykusu geldi. Bir de balonları patlattılar ve korktular tam oldu :)


 
Sağ baştaki doğum günü prensesi Duru Hanım. Nice yaşlara Durucum.

21 Eylül 2012 Cuma

Evimize Geldik

Çook güzel bir tatilden döndük geldik Ankara'ya. Macera dolu başladı tatil serüveni, ben iki günde valizleri hazırlayıp sabah yedide her şey hazır kapı önündeydim ama nedendir bilinmez biz uçağı kaçırdık :) Otel odamız önce kötü sonra süperdi :) Uzun uzun anlatılacak hikayelerim var.
Tatilin en güzel yanı zaten suyu seven Asya denize de havuza da bayıldı.  Maşallah minnoşa oynadı durdu.
 
 

Havuzda oynayan Asya Kızın elleri ayakları hiç durmadı. Haşema gibi duran bu mayoyu decatlondan aldık ve çilekli mayomuzu sadece bir kez giydik o da fotoğraf çekip çıkarttık.
 
 
 
Şezlongda güneşlenen Minik Asya ama haşemadan güneş alamadı tabiki de :) Bizim kız çok beyaz o nedenle biz çok çok çok koruduk onu. Sonunda pişik, isilik, güneş yanığı yapmadan tatilden döndük ya bizden mutlusu yok. Dönüşte herkesin söylediği aaa bu  bebiş hiç yanmamış lafını iltifat kabul ettik. Onlar her ne kadar şaşkınlıkla ve bizi esefle kınayarak (!) söyleseler de :) 





Bu da havuzdan çıkmış, şaşal şişelerle duş almış ve sonrasında bornozuna sarılmış halde şebeklik yapan Asya. Duş suları çok soğuk olduğu için yanımıza aldığımız üç şişe şaşal bizim minnoşu yıkamaya yetti. Hem de güneş de bekleyip azıcık ılıyınca su o kadar güzel oldu ki Asya bir sürede bu şekilde dışarıda da su ile oynadı tam bir su kuşu oldu.
 
 
 Kum ve su ile buluşan minik ayaklar :)