Bu sabah Hürriyetin Cumartesi ekinde Banu Tuna nın yazısını okurken resmen ağladım. Yazının bir kısmını paylaşmak istedim.
"Ebru o istasyona gelene kadar kim bilir ne çok engelle karşılaştıHer gün kullandığım tren istasyonunun fotoğrafını görünce, haber ister istemez kişisel bir mesele oldu benim için. Bebeğini trene bindirmeye çalışırken raylara düşerek ölen Ebru’yu, sokaklar zaten oraya gelene kadar da hayli hırpalamış olmalıydı.
Haberi kimsenin atladığını sanmıyorum ama hatırlamakta fayda var: Ebru Güntekin, önceki hafta bebek arabasında taşıdığı 3 yaşındaki oğluyla İstanbul Feneryolu tren istasyonuna gitti. Banliyö treniyle Pendik yönüne gidecekti. Tren geldi, Ebru bebek arabasını vagona yerleştirdi ama tam kendisi binecekken kapılar kapandı ve tren hareket etti. Bebeğini kaybetme korkusuyla telaşa kapıldı. Trenle peronun arasındaki boşluktan raylara düştü. 20 metre sonra tren durduğunda artık onun için çok geçti.
SOKAKLAR 30 YAŞINDA ERKEK ATLETLER İÇİNHiçbir medeni şehirde, peronla tren arasında bir insanın düşeceği kadar boşluk olmaz. Bırakın bedeni, parmak sığacak kadar dahi olmaz. Ama bizde tüm şehir, herkesin 30 yaşında bir erkek atlet olduğu varsayımıyla tasarlanmış. Yeterince hızlı, yeterince güçlü, yeterince kıvrak, yeterince dikkatli değilseniz, refleksler de zayıfladıysa vay halinize. Evden çıkmasanız daha iyi.Feneryolu tren istasyonunu hemen her gün kullanırım. O yüzden Ebru’nun bebeğiyle o perona çıkana kadar nerelerden geçtiğini, bebek arabasıyla nasıl zorluk çektiğini çok iyi biliyorum. Tekerlekli iskemlede olan ya da Ebru gibi bebekliler için yapılmış alt geçit rampalarının insana roller coaster macerası yaşatacak kadar dik olduğunu, kaldırım giriş çıkışlarındaki rampaların, önüne park eden araçlar yüzünden kullanılamaz hale geldiğini, bazı merdivenlerde rampa dahi olmadığını, sokaklarda karşıdan karşıya geçerken pek çok otomobilin bebek arabasına aldırmadığını, kaldırımlar bebek arabasına uygun olmadığı için sık sık yola inmek zorunda kalındığını... Kaç kadına, o tren istasyonunun merdivenlerinde bebek arabasını taşıyabilmesi için yardım ettiğimi hatırlamıyorum dahi.Ebru’nun hikâyesini okuyup üzülmüş, annesiz kalan oğluna acımış ama kendinizi aynı kaderden çok uzak görmüş olabilirsiniz. Size tam tersini ispat edebilirim. "
İşte bu yazıdan sonra böyle bir kaderin herhangi bir anneden çok da uzak olmadığını gördüm. Bu nedenledir ki tek başıma bebeğimi alıp özgürce sokaklarda dolaşamıyorum. Başkentin ortasında lüks semt diye adlandırılan semtlerden birinde (Çukurambar) oturmama rağmen sokaklar tek kelime ile rezalet. Bebek arabası ile kaldırımlara çıkmak mümkün değil, hadi çıktın yürümek mümkün değil, hadi yürüdün inmek mümkün değil. Karşıdan karşıya geçmek ışıklı bir kavşakta dahi son derece tehlikeli. Zaten geçişin sağlanabileceği bir yol yok yaya geçitinde değilsem yol ortasındaki refüjden bebek arabasını çıkarıp tekrar indirmek zorundayım. Caddeye çıkıp yürümeye başladım diyelim ki bu da çok zor. O lüks restaurantlar, cafeler, bistrolar caddeyi parsellemiş durumda. Valelerin işgalindeki caddede sadece lüks arabalara yer var. Bebek arabaları ise onların altında kalmadan kenardan yandan ilerleyebiliyorsa ne ala. Ne işin var caddede bebek arabası ile ara sokaklardan yürü derseniz ki demeyin, ara sokaklar köpeklerle dolu! Köpekler ki ben onları çok severim ama başı boşsa ve özellikle açsa hele de bu semtte bir kaç kişiye saldırıp gazetelerin ikinci sayfalarına haber olacak kadar ünlenmişlerse maalesef onlardan korkmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Bir de yeni towers yapılıyor buralara yine süper lüks binalar bunlara malzeme taşıyan kamyonlar mı dersin iş makinaları mı hepsi yollarda ama benim bebek arabama yine yol yok. Bu kadar lüks kafe bina ıvır zıvır içinde lüks bir parkımız(!) var. Cadde üzerinde, Mado ile kapı komşusu üstelik adı da Engelsiz Oyun Parkı biz bebek arabası ile o parka ulaşabilmek için bir yığın engelden geçiyoruz ama park engelsiz ona göre. Küçük bi ayrıntı içeri girebileceğiniz minik kapıyı bulabilirseniz ve parkın arka tarafındaki boş pazar yerinde bulunan köpekler yine sizi engellemez ise. Avmler ayrı engeller ile dolu asansörlere bebek arabası ile binmek için önce yüz metre koşusunu kazanmalısın. Çünkü biz araba ile büyük bir alan kaplamadan önce asansörü doldurmaya niyetli bir sürü insan var koşarak gelip sığışıveriyorlar bir köşeye ki siz içeri giremeyesiniz. Sonuçta haklılar bir bebek arabası yerine üç dört insan sıkışabilir. Ama bilmiyorlar ki bir bebek arabası o yürüyern merdivenler ile üst kata çıkamaz.
Bu arada yazının devamı da mutlaka okunmalı.
"HEPİMİZ ENGELLİYİZ
Pete Kercher çalışmanın başında kim olduklarını, katıldığımız atölyenin maksadını anlatmakla uzun uzadıya uğraşmadı. Sadece küçük bir ‘anket-deney’ yaptı diyelim.
Hepimizden ayağa kalkmamızı istedi. Sonra “Hayatının bir döneminde kolunu ya da bacağını kırmış olanlar otursun” dedi. İki kişi oturdu. Ardından sıra büyük anne ya da büyük babasıyla yürüyüşe veya alışverişe çıkanlara geldi. Gözlük takanlar oturdu, çocuğu olanlar oturdu... Sonunda ayakta kimse kalmadı. Anlaşıldı ki, orada bulunan herkes hayatının bir döneminde engelli olmak ne demek öğrenmişti aslında.
Kolunu bacağını kırmak neyse de, geriye kalan grupların engelli olmadığını söyleyebilirsiniz, haklı da olursunuz. Ama bir de şöyle bakın: Büyük anne ya da babanızla sokağa çıktınız. Baston kullanmıyor olsa dahi kaldırımların yüksek olmaması, giriş çıkışında rampa olması gerekir. Yaşlılar yürüyen merdivende de sorun yaşar, asansör gerekebilir. Çocuğu olanlar, tıpkı Ebru gibi uzunca bir süre bebek arabası kullanır. Bunun zaten tekerlekli iskemledeki biriyle sokağa çıkmaktan farkı yok. Gözlük takanlar her yere gözlükle giremez, mesela duşa. Peki sıcak ve soğuk su işaretleri okunmayacak kadar küçükse ne olacak?"
Ben engellilerin zor bir hayatı olduğunu bilirdim ama onlara asıl engelleri koyanların şehirleri yönetenler olduğunu böyle anladım. Ben bu aralar engelliyim ve uzun bir süre de engelli kalıcam. Engelleyenler utansın!
Ebru annenin arkasından Allah rahmet eylesin demek kolay da üç yaşında,artık annesi olmayan anne kuzusu için ne söyleyebilirim bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder